💫Acemoğlu ve Robinson’ın Ulusların Düşüşü’nde, “ulusların zengin ya da yoksul olmasının altında yatan neden nedir?” sorusunu yeniden sorarak ortaya orijinal bir kuramsal bakış açısı koymuş ve mevcut ve bu konudaki tartışmalara kesinlikle yeni ve orijinal bir boyut kazandırmaktadırlar. Acemoğlu ve Robinson, bu kitapta, uluslar arasındaki refah farklarının, diğer bir ifadeyle zenginlik ve fakirliğin ana nedeninin coğrafi, tarihi ya da kültürel faktörler olmadığını savunurken, bu farklılığın temel nedeninin ulusların sahip olduğu ekonomik ve siyasi kurumların niteliğinde yattığını öne sürmekteler.
✨Ulusların zenginliği ve fakirliğinin neden kaynaklandığının temelde verilen farklı cevaplar şu şekilde sıralanıyor: Jared Diamond gibi bazıları bilim insanları coğrafi faktörlerin belirleyici olduğunu öne sürerken, diğerleri temel neden olarak insanı öne çıkarmaktadır. Örneğin, Adam Smith serbest pazar ekonomisini benimseyen ülkelerin, Max Weber kültürel iş ahlakına sahip toplumlara göre fark yarattığını iddia ederken; bu kitabın yazarlarının temel savı ise, kurumların ve bunların örgütlenme tarzının belirleyici olduğu şeklinde! Bu sebeple, ulusların kapsayıcı kurumlara sahip olup olmamasının aralarındaki refah farklılıklarının nedeni olduğu argümanı kitabın temel tezini oluşturmakta.
🔎Kapsayıcı ekonomik ve siyasi kurumlar temel olarak merkezi bir yönetimi, çoğulcu ve hesap verilebilir bir yönetim tarzını, hukukun üstünlüğünü ve mülkiyet haklarının korunmasını gerektiriyor. Bunun tersine, sömürücü ekonomik kurumlar ise, kapsayıcı kurumsal yapılanmanın bir ya da birden fazla temel unsurunu desteklemeyerek refahın önünü tıkamakta. Bu türlü bir kurumsal yapılanmaya sahip toplumlar genellikle bir elitin iktidarı altında çoğulcu olmayan bir iktidar tarafından yönetilmekte, mülkiyet hakları selektif olarak uygulanmakta ve yaratıcı yıkım teşvik edilmemektedir.
🪁Ulusların Düşüşü, toplumların kapsayıcı ve sömürücü kurumlara nasıl sahip olduğunu tarihin olumsal rotasında aramaktadır. 17. ve 18. yüzyıllarda İngiltere ve Fransa’daki devrimler, bu toplumların kapsayıcı kurumsal yapılara sahip olmalarının önünü açarken tam tersine sömürücü kurumlara sahip toplumlarsa, kendi içerisinde bir kısır döngü yaratarak -Sovyetler gibi zamansal olarak görece ekonomik büyüme ve gelişmeye rağmen, kapsayıcı nitelikte siyasi kurumların bu ekonomik gelişmeyi desteklememesi neticesinde- fakirliği deneyimlemişlerdir.
🎆Kitabın getirdiği bakış açısı ancak yeni sorgulamalar da yaratmakta;
1-“refah”, “zenginlik”, “fakirlik” gibi kavramların göreceli olarak tanımlanabilmesi
2- Kapsayıcı ekonomik ve siyasi kurumlara sahip olan toplumlardaki artan refah nasıl dağıtıldığı
3- Kapitalist dünya-ekonomisine ilişkin olan kuramlarını tüm tarihsel sistemlerde geçerli olacak şekilde ele almak biraz anakronizme düşme yaratmakta.
Keyifli Pazarlar 🍂
Комментарии